Tam 75 yıl öncesiydi…
Bundan 75 yıl önce… Bulgaristan’ın Mestanlı Kasabası’ndaki Şaban ve Gevher Hanım’ın evlerinde büyük bir “mutluluk” yaşanmaktadır. Aylardır süren bekleyiş, sağlıklı bir doğumla son bulmuş; Şaban ve Gevher Hanım “nur topu” gibi bir erkek çocuk sahibi olmuşlardır…
Sessiz sedasız ve “ağlamadan” dünyaya gelen çocuğuna baba Şaban Sönmez, kulağına ezan okuyarak “Ali Osman” adını verir. Dini törelere uygun olan ailenin en küçük ferdi olan Ali Osman, çocukluk yıllarını tütün ticaretiyle uğraşan babasının yanında geçirir. Çocuk yaşta tütün ziraatini öğrenir, babasından işin inceliklerini öğreten nasihatlarını “can kulağı” ile dinler Ali Osman…
Sonra okul yılları başlar. İlkokul ve Rüştiye…
Ali Osman, Rüştiye’de çok başarılı bir öğrencidir. Kur’an-ı Kerim’i hatmederek sınıfının usulüne göre en iyi Kuran okuyan öğrencisi olur.
Ancak o dönemlerde okumak tam bir işkencedir Türk asıllı öğrenciler için. Bulgar Lisesi’ndeki öğrencilerin kendilerini “Pis Türkler” diye aşağılamaları, birçok kavganın da nedeni olur. Ali Osman da kendisini çileden çıkaran bu sözler yüzünden Bulgar öğrencilerle çok defa kavga eder…
Özgürlüğe kaçış
Türk çocuklarının Bulgar liselerinde okumaları bir kanunla yasaklanınca, Ali Osman’ın öfkesi daha da büyür. Aklına koymuştur; anavatanı Türkiye’ye kaçacaktır.
“Aklımda hep Türkiye’ye kaçmak, okuyup pilot olduktan sonra Bulgarların Marodna Zobranya dedikleri parlamento binasını bombalamak vardı. Ali Osman’ın Bulgarlardan öcünü almak için kurduğu çocukluk düşü budur… Bu sırada 2. Dünya Savaşı patlar. Almanlar tüm Avrupa’yı işgale almıştır. Yunanistan da Almanların işgaline uğrar. Yunan tütünleri Almanlar için değerli bir üründür. Bu tütünlerin değerlendirilmesi için baba Şaban Sönmez, Almanlar tarafından Yunanistan’a götürülür. Ali Osman da babasıyla birlikte Yunanistan’a gider ve 7 yıl Gümülcine’de kalır…
Aklında hep Türkiye’ye kaçmak vardır.
1943 yılında da aklına koyduğunu yapar…
Beş arkadaşıyla birlikte “kaçak” olarak Türkiye’ye gitmek için yola çıkar. Bir yandan Alman, öte yandan Bulgar devriyelerinin sıkı kontrolü bu kaçışı zorlaştırır. Gündüz kuytu yerlerde uyuyup, gece “korku ve heyecan” içinde yol alırlar.
Tam 11 gün süren zorlu kaçıştan sonra İpsala’da Türk topraklarına girmeyi başarırlar. Giysileri yırtık, ayakları “diz boyu kan” içindedir.
Ali Osman, yıllarca içini yakıp kavuran okuma ve pilot olma tutkusuyla hemen Edirne Lisesi’ne girer. Ne var ki mutluluğu beş ay sürer yalnızca. Birgün kendisini çağırırlar. Türkiye’ye “kaçak” geldiği için, Bulgaristan’a geri gönderileceği söylenir kendisine… O an sanki dünya başına yıkılır, beyninden vurulmuşa döner. Geri dönmek istemez, ağlayarak yalvarır. Ancak çaresizdir…
Bir gün mutlaka
Tüm hayallerin yıkıldığı o günleri Ali Osman Sönmez, gözleri “dolu dolu” hep büyük bir “hüzün” ve “acıyla” hatırlar, hiç unutmaz…
Ve tarifsiz acılarla mecburen Mestanlı Kasabası’ndaki baba evine geri döner Ali Osman Sönmez… Ancak kendi kendine yemin eder:
“Birgün mutlaka Türkiye’ye geleceğim…”
Aylar, yıllar geçer ama Sönmez Türkiye’de, Edirne’de geçen o 7 ayı hiç unutmaz. Ettiği yemini hatırlar sık sık. Her geçen gün, “vatan özlemi” daha bir büyür içinde, karşı konulmaz bir tutkuya dönüşür…
İlk kaçışın 3 yıl sonrasıdır.
Sönmez, daha fazla dayanamaz. 1946 yılında ikinci kaçış başlar. Ancak bu kez farklı bir yol seçer. Gümülcine’den trene biner, normal bir yolcu gibi ama “kaçak” olarak Edirne’ye gelir… Edirne’de kalmaz, tekrar trene biner. Gideceği yeri seçmiştir: İstanbul…
Ali Osman Sönmez, Sirkeci Garı’nda trenden iner. İlk dikkatini çeken insan kalabalığı olur. “Burada simit satsam yine aç kalmam” diye geçirir aklından. Öyle de yapar: “İstanbul’da 6-7 ay kaldım. Simit aldım, Sirkeci’de simit sattım… Halden meyve aldım, Sirkeci’de sattım.”
İstanbul’da simit ve meyve satarak kaçak yaşayan Sönmez, günler geçip elde avuçta bir şey göremeyince bu büyükşehirde, hayallerini gerçekleştiremeyeceğini anlar…
İstanbul’dan sonra Sönmez’in geldiği yer Bursa’dır…
Setbaşı’nda bir tuhafiye dükkanı açan Sönmez, bu işe de ısınamaz. Tuhafiye dükkanını kapatır ve bu kez İnegöl’e yerleşir. Önce Tekel’e memur olarak girer. Çocuk yaşta öğrendiği baba mesleği çok işine yarar, “tütün eksperi” olur… Daha sonra tayini Bilecik’in Eskipazar İlçesi’ne yapılır. Sönmez, tütün ziraati yapılan çevre köyleri tek tek dolaşır, tütüncülüğü teşvik eder. Bir yıl içinde de anne ve babasını da yanına alır. Parçalanan Sönmez Ailesi, yeniden bir araya gelmiştir artık.
Sen doğarken ağlamadın ki!
Sönmez’in gezileri sırasında yolu bir gün Poyra Köyü’ne düşer. Orada Necmiye Hanım’ı görür ve beğenir. Sönmez, kısa bir süre sonra Necmiye Hanım’la evlenir. 1949 yılında ilk çocukları Cemil, 1953 yılında da ikinci çocukları Celal dünyaya gelir…
Ali Osman Sönmez eşini çok sever, ancak anne ve babasına hürmette kusur etmez… Doğarken ağlamadığını yıllar sonra ilk kez annesi Gevher Hanım’dan öğrendiğinde çok şaşırır… Bu konuşmanın geçtiği o günleri şöyle hatırlar:
“Annem, diyebilirim ki, babamdan ziyade evin reisiydi. Hatta annem babamdan 4 yaş da büyüktü. Her ikisi de nur içinde yatsın, cennet mekanları olsun. Sabah işime giderken annemin elini öpmeden evden çıktığımı hatırlamam. Annem de beni ‘evladım peygamberler senin arkadaşın olsun‘ diye dua ederek uğurlardı. Akşam eve geldiğimde de annemin halini, hatrını sormadan geçmezdim. Annem çok görgülü bir kadındı. Bana çok nasihatları olmuştur. Ben annemin nasihatlarını hep atasözü gibi kabul ederdim… Bana sık sık ‘evladım yaptığın işlerde kimsenin hakkını alma, kazandığın para helal olsun‘ derdi. Bir gün bana ‘oğlum sen ölümden de korkmazsın‘ dedi. Şaşırmıştım… ‘Neden be ana, ölümden korkmayan insan olur mu?‘ diye sordum. ‘Elbet… Sen korkmazsın. Be kızanım sen dünyaya gelirken ağlamadın ki, dünyada ağlayasın’ cevabını verdi… Bütün çocuklar dünyaya gelirken ağlarmış, ben ağlamamışım.”
Yapmadığım iş kalmadı
Ali Osman Sönmez, Tekel’de memurluktan sonra babasının da yanında olmasından güç alarak tütün tüccarlığına başlar. Bildik tütüncü köyleri dolaşır. Hatta Bursa dışına çıkar. Trabzon’un Akçaabat İlçesi’ne kadar gider tütün almak için. Ancak umduğunu bulamaz tütüncülükten. Üstelik aldıkları tütünü satamamış, elinde kalmıştır. Aldığı tütünlerin bedelini ödemekten eldeki avuçtaki de gitmiştir.
“Tütüncülükte babamın Yunanistan ve Bulgaristan’da kazandığı paraların hepsini batırdık. Babamın Yunanistan’da Çerkezyan isminde bir ahbabı vardı. O da Fransa’nın en büyük tüccarlarından biriydi. Bizim elimizde çokça tütün kaldığında Çerkezyan gelip bizden bu tütünleri aldı. Ancak alırken, bir daha tütüncülük yapmayacağımıza söz vermemizi istedi. Biz de söz verdik. ondan sonra tütünlerimizi aldı, bankaya borçlarımızı ödedi. Biz yeniden başladık çalışmaya, başka işler yapmaya. Yapmadığım iş kalmadı. Nakliyecilik yaptım. Pazarda ıspanak bile sattım. Ceviz toplayıp kuruttuktan sonra İstanbul’daki helvacılara sattım…”
Sönmez’in, “yapmadığım iş kalmadı” sözleri, birçok işte yoğrulmuşluğun açıkyüreklilikle anlatımı olduğu kadar, “güçlü olma” arayışıdır aslında…
Oda başkanlığı
Sönmez, İnegöl’ü sevmiş, kendisini çevresine de sevdirmiştir. Bu sıralarda Mehmek Çelik’in ortak bir dokuma fabrikası kurulmuştur. Fabrika’daki 10 tezgahtan 4’ü Sönmez’in, 6’sı ise Çelik’indir. İnegöl Ticaret ve Sanayi Odası’na girer. Oda başkanlığına seçilir ve tam 6 yıl boyunca oda başkanlığı yapar. Sönmez, oda başkanlığı döneminde floş ipliğinin kotaya bağlı olması üzerine iplik ithalatına ilgi duyar, iplik ithalatı da yapar. Ve ilk vergisini 1952 yılında öder. Ödediği vergi 2 bin 400 liradır. Sönmez oldukça faaldir. 1953 yılında İnegöl Esnaf Kefalet Kooperatifi müteşebbis heyet yönetim kurulunda 2. başkan olarak görev alır. Müteşebbis heyetin başkanı daha sonra Ticaret Bakanı olan Ahmet Türkel’dir. Yönetim kurulunda Salih Ungan, İsmail Saraç, Ali Özyeşil, Aziz Aydın, Ali Mutlu ve Ali Galip Hoban, murakabe kurulunda ise Nuri Doğrul, Abdüsselam Cumhur, Mehmet Çelik ve Cevap Parman vardır.
Demokratik Parti İlçe Yönetim Kurulu’na seçilen Sönmez, başkanvekili olur. Belediye meclis üyeliğine seçilir, hatta belediye başkanvekilliği de yapar.
Evlat acısı
Sönmez artık yolunu çizmiş, tekstilciliği kendisine meslek edinmiştir. 1964 yılında Bursa’ya yerleşir. İplik ithalatçılığını sürdürür.
1967 kara bir yıl olur Sönmez için. Hiç beklemediği “evlat acısı” ile içi yanar. Siyasal Bilgiler Fakültesi 2. sınıfta okuyan büyük oğlu Cemil Sönmez, aniden vefat etmiştir. Konulan teşhis kalp krizidir. Cemil Sönmez o sırada henüz 18 yaşındadır.
O günü hatırladığında Sönmez’in gözleri dolar, sesi değişir, kesik cümlelerle anlatır acısını:
“Hâlâ aklıma geldiğinde içimde bir ateş yanar, gözümden yaş gelir. Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın…
Bursa’dan İstanbul’a, oradan da Avrupa’ya gidecektim. Cemil bunu duyunca çok sevinmişti. Bir kağıda bir şeyler yazıp elime verdi, ‘bana bu plakları alır mısın?’ dedi…Avrupa’dan istediği plakları alarak dönmüştüm İstanbul’a. Uçaktan inip yazıhaneme gittim. Gelir gelmez, ‘Cemil çok hastaymış Bursa’dan telefon ettiler, hemen Bursa’ya gelmenizi söylediler’ dediler… Hemen Bursa’ya gittim… Gittim ama kendisini kaybetmiştik. Getirdiğim plaklar hâlâ ambalajı içinde duruyor, saklıyorum… Cemil çok çalışkandı, herkesle arası çok iyiydi, çevresinde de çok sevilirdi. Onunla ilgili çok büyük hayallerim vardı, olmadı… Ama ondan sonra da Allah’a şükürler olsun 3 tane de nur topu gibi torun verdi. Onlardan birinin adı da Cemil… Amcasının adını taşıyor. Ömürleri inşallah uzun olsun. Onlar da amcaları için, bu memleket için hizmet edecekler…”
Sönmez acısını içine atar, oğlunun ani ölümü onu işine daha da bağlar. Üzüntüsünü yoğun iş temposu içinde bastırmaya çalışır. Bu hızlı çalışma temposu, “hızlı büyüme süreci”nin de başlangıcı olur…
İlk sanayi tesisi Filament
O sıralarda iplik ticareti yapan Sönmez, bununla yetinmez, ithal ettiği iplikleri Bursa’da üretecek bir tesis kurmaya karar verir. Türkiye’de ilk polyester iplik tesisinde genel müdür yardımcılığı yapmış Fahrettin Hatipoğlu ile temasa geçer, yıl 1972’dir… “Neden bunu yabancılar yapıyor da biz yapamıyoruz, biz onlar kadar akıllı değil miyiz? Diye sordum kendi kendime. Bursa’daki arkadaşlarıma açtım düşüncelerimi, bana destek verdiler. Bir araya geldik ve Filament Sentetik İplik ve Elyaf Sanayi Anonim Şirketi’ni kurduk. Allah rahmet eylesin, Hüsamettin Silahçı’yı şükranla anmadan geçemem, bana bu tesisi kurmamda çok büyük yardımları oldu. Genel müdürümüz Fahrettin Hatipoğlu’nun büyük emeği geçti… Böyle başladık. Önceleri böyle bir tesisi yapacağımıza kimse inanmıyordu. Hiç aldırış etmedik. Tesisin temelini attık. Geceli gündüzlü çalıştık, inşaatı bitirdik, makineleri getirip koyduk. Şirketi 1972’de kurmuştuk, tesisten ise polyester iplik almaya 1973’te başladık. Sonra ASF iplik dokuma ve boya sanayi tesislerini kurdum. Genişledik, genişledik…”
Ali Osman Sönmez’in Filament tesislerini kurarken, “büyük emeği geçti” diye andığı Fahrettin Hatipoğlu, tam 16 yıl aynı tesisin genel müdürlüğünü yapmıştır.
Defalarca ölümden döndü
Halen “HATİBAŞ” adını taşıyan tesisin sahibi olan Fahrettin Hatipoğlu, Filament’in kuruluş yıllarını ve karşılaşılan güçlükleri anlatırken, “Neler oldu neler… Bunların hepsini anlatsam kitap olur” diyor elini sallayarak… Ayaküstü konuşuyoruz neler olduğunu:
“Ali Osman Bey o sıralarda iplik ticareti yapıyordu. İplik kotaya bağlıydı. O lisansları toplardı. Koza Han’da bir yazıhanesi vardı. Daha sonra yazıhanesini Osmanlı Bankası İşhanı’nın 6. katına taşıdı. Filament’in ilk fizibilite raporunu ben hazırladım. Fabrikayı kurma sırasında çok hadiseler yaşadık. Çok kimse bize mani olmaya çalıştı. Ankara’da önümüze taş koydular. Elektrik vermek istemediler. Çok mücadele verdik. Yılmadık… Ali Osman Bey, fabrika inşa edilirken gece yarılarına kadar çalışırdı. Muazzam bir enerjisi vardı. Hayranlık duyduğum bir özelliği hafızasıdır. Ali Osman Bey’in korkunç bir rakam hafızası vardır. Bir kere görsün unutmazdı. Allah ona büyük bir meziyet vermiş. Başka bir özelliği de, başında ne kadar büyük problemler olursa olsun, akşam başını yastığa koyduğu anda derin bir uykuya dalar, sabah yanakları pembe pembe kalkardı. Allah’ın bir lütfuydu bu bana göre…”
“Uçağımıza yıldırım düştü”
Hatipoğlu, Filament’in faaliyete geçmesinden sonra yeni yatırımların da planlayıcısı olmuş, makine alımı için Ali Osman Sönmez’le birçok kez yurtdışına gitmiştir.
1976 kışında, başlarından geçen öyle bir olay vardır ki, Hatipoğlu’nun aklından hiç çıkmaz. Hatırladığında o korku dolu saatleri yeniden yaşamaya başlar:
“Frankfurt’tan Milano’ya gidecektik makine almak için. Saat 18.00’de uçağa bindik. Havalandık. Neredeyse yarı yola gelmiştik ki, pilotun anonsunu duyduk. Milano’da çok şiddetli fırtına olduğundan geri dönmek zorunda kaldıklarını söylüyordu. Tekrar Frankfurt’a dönüyorduk. Ancak Frankfurt’ta da fırtına vardı. Yeniden anons edildi. Yine Milano’ya yönelmiştik. Milano’nun iki havaalanı vardı, biri deniz kenarındaydı. İki alana da inemedik. Sonra Cenova’ya yöneldik. Tam Cenova üzerine gelmiştik ki, uçakta büyük bir patlama oldu. Uçağın kuyruk kısmına yıldırım isabet etmişti… Ancak sabahın 04.00’ünde Cenova Havaalanı’na inebildik. Tam 10 saat havada kalmıştık.
Uçaktan çıktık ki, yerde birbuçuk metre kar var. Bir otobüse bindik. Önümüzde bir grayder yolu açıyor, biz arkada öyle gittik Milano’ya… Milano’ya geldik, o büyük çam ağaçları fırtınadan arabaların üzerine devrilmiş. Taksi arıyoruz, taksi yok. Ali Osman Bey hemen cebinden bir deste dolar çıkardı, geçen arabalara sallamaya başladı. Biri durdu ve bizi aldı. Hiç unutmuyorum bizi Select Oteli’ne bıraktı. Otelde yattık ama ben o ölüm korkusundan sayıklamaya başlamışım. Ali Osman Bey beni sarsarak uyandırdı, ‘Hadi gidelim’ dedi. Tekrar bindik uçağa, hiçbir iş yapamadan İstanbul’a geri döndük.”
Ben böyle sevgi görmedim
Ali Osman Sönmez’in annesi Gevher Hanım’a sevgi ve saygısı Hatipoğlu’nun unutamadığı anılar arasında yer alır:
“Bir şeye çok hayranlık duymuşumdur. Ben Bursa’ya geldiğimde uzun süre Kent Otel’de kaldım. Ali Osman Bey İstanbul’dan Bursa’ya geldiğinde yalnız kalmayayım diye beni evine yemeğe çağırırdı. O zaman Beşikçiler’de oturuyordu. Eve gittiğimizde Ali Osman Bey, annesine o zamana kadar hiç görmediğim muazzam bir hürmet ve saygı gösterirdi. Annesi de ona çok dua ederdi. Ali Osman Bey, annesinin iki elini öper, sonra sarılır yanaklarından öperdi. Çok hayranlık duyardım. Bana göre, Ali Osman Bey’i bugünlere annesinin duaları getirmiştir. Bir insan annesinden bu kadar büyük dua alırsa, büyür… Bu işin manevi tarafı tabii…”
Bursa sanayisinin duayeni
1972’de Filament tesisleri ile sanayiciliğe adım atan Sönmez, 1997’ye gelindiğinde tam 27 şirketi bünyesinde toplayan binlerce kişinin çalıştığı Sönmez Endüstri Holding’in kurucusu, deneyimli bir sanayici ve milletvekilidir. Sönmez’e elde ettiği başarıların ardından birçok unvanlar takılmıştır iş yaşamı boyunca. “Bursa’nın imparatoru”, “Bursa beyi”, “Rekortmen başkan” gibi… Ancak gerçeği en iyi yansıtanı bir başka sözdür.
Sönmez, “Bursa sanayisinin duayeni”dir…
İş yaşamı boyunca hep “örnek” alınan, yolundan gidilmeye çalışılan Sönmez, birçok sanayici ve işadamının adeta “kılavuzu” olmuş, onlara “önderlik” yapmıştır.
Bu nedenledir ki, Sönmez, her şeyini Bursa’da kazanmış, ancak Bursa’ya da hem kendi yaptıklarıyla, hem saygın ve güvenilir bir önder olarak yaptırdıklarıyla çok şeyler kazandırmıştır.
Gevher Hanım’ın öğüdü
Ali Osman Sönmez’in Bursa’ya kazandırdıkları yalnızca sanayi tesisleri değildir. Onu iş yaşamındaki sayısız başarılarının yanında, halkın gözünde daha da yücelten Bursa’ya kazandırdığı “hayır” amaçlı hastane ve okullar, sergilediği “hayırseverlik” örnekleri olmuştur.
Sönmez, büyük saygı duyduğu annesi Gevher Hanım’ın öğütlerini hiçbir zaman unutmamış, bu sözleri içtenlikle uygulamıştır.
Sönmez’i “hayır” hizmetlerine yönelten de, annesi Gevher Hanım’ın bir öğüdü olmuştur.
Anne Gevher Hanım, oğlu Ali Osman Sönmez’in gün geçtikçe zenginleştiğini, güçlü bir işadamı olduğunu görünce, bir gün yanına çağırır ve “Bak oğlum, artık bir noktaya geldin. Sana her şeyi veren bu memlekete, bu millete sen de ne yapmayı, ne vermeyi düşünüyorsan onları ver” der.
Bu anne öğüdü, Ali Osman Sönmez’in aklından hiç çıkmaz.
Filament’i kurduğu 1972 yılında Ali Osman Sönmez, İnegöl İlçesi’nin Mesudiye Mahallesi’nde ilk hayır hizmetinin kurdelesini, Bursa Valisi Sedat Tolga ile birlikte keser. Sönmez, hem sanayiciliğe, hem de hayır hizmetlerine ilk adımı birlikte atar.
Sönmez’in yaptırdığı ilk hayır hizmeti, 18 yaşında kaybettiği oğlu “Cemil Sönmez”in adını verdiği üç derslikli bir ilkokuldur.
Sönmez, hayır hizmetlerine okul yapımıyla başlamasının doğruluğunu bir Çin ozanının dizeleriyle de pekiştirir ve açılış konuşmalarında bu dizeleri tekrarlar.
Sönmez’i etkileyen Çin ozanı Kvan Tzu’nun dizeleri şöyledir: “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek / Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın / Ama yüzyıl sonrası ise düşündüğün halkı eğit… / Bir kez ürün verir ekersen tohum, / Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir, / Yüz kere olur bu ürün halkı eğitirsen… / Balık verirsen bir kez doyurursun halkı, / Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı…”
2. tesis, 2. ilkokul
Ali Osman Sönmez, Filament’ten sonra bu kez Yalova Yolu üzerinde ASF tesislerinin yapımını başlatır. Seçilen 20 bin metrekarelik alan, sulak, sazlık bir arazidir. Türlü zorluklara karşın, tesis inşaatı hızından hiçbir şey kaybetmez ve 1976 yılında işletmeye açılır. Artık Filament’te üretilen iplik, ASF Dokuma ve Boya Tesisleri’ndeki tezgahlarda dokunarak kumaşa, boya, baskı ve terbiye işlemlerinden geçirilerek mamul kumaşa dönüştürülebilmektedir. Tekstilde iplikten mamul kumaşa entegrasyon sağlanmıştır artık. ASF Dokuma ve Boya Sanayi Tesisleri’nin kurulması en çok Demirtaşlıları sevindirir. Bucak sınırları içinde bir sanayi tesisi kurulması, onlar için “iş ve aş” demektir. Üstelik okul ihtiyaçları da vardır. Ali Osman Sönmez, iş için gelenleri de okul için gelenleri de eli boş göndermez. Demirtaş’a hemen bir ilkokul yapılması talimatını verir. Bir yıl içinde okul yapımı tamamlanarak tören hizmete açılır. 1977’de açılan 6 derslikli ilkokula Ali Osman Sönmez kendi adını verir. Sonraki yıllarda “Ali Osman Sönmez İlkokulu” 8 yıllık ilköğretim okuluna dönüştürülür…
Vergi farz
Ali Osman Sönmez aynı yıl ödediği kişisel gelir vergisiyle “Bursa vergi rekortmeni” olur. Başarıyla kazanılan bu unvan tam 18 yıl boyunca Sönmez’le birlikte anılır. Hatta 1984 yılı kazançları üzerinden ödediği 532 milyon 725 bin 973 lira ile Sönmez, Türkiye genelinde en çok gelir vergisi ödeyen 5. işadamı olur. Sürekli 17 yıl üst üste, toplam 18 yıl Bursa vergi rekortmeni olmak kırılması güç bir rekordur. Türkiye’de böyle bir rekora ulaşmış başka bir işadamı var mıdır bilinmez ama, Sönmez işte böylesine kırılması güç bir rekorun da sahibidir.
Çünkü Sönmez’e göre Müslümanlar için hacca gitmek nasıl farz ise, bir işadamı için de vergi vermek “farz”dır…
Sönmez, vergi ödemekle ilgili görüşlerini şöyle açıklar: “Bursa’da 18 yıl vergi rekortmeni oldum. Bununla da gurur duyuyorum. Ben vergi vermeyi kutsal bir görev olarak görüyorum. Müslümanlıkta hacca gitmek nasıl farz ise, işadamının vergi vermesinin de farz olduğuna inanıyorum. Ben kutsal saydığım böyle bir vatandaşlık görevini her yıl yerine getirmekten büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum.”
“Ben hesabımı bilirim”
Sönmez, inanılması ve katlanılması zor, yorulmak bilmez bir çalışma temposu içindedir. Her zaman “Sanayinin Evliya Çelebisi” gibi dış ülkelerdeki makine ve tekstil fuarlarını hiç kaçırmaz. bu nedenle tekstildeki yeniliklerin sürekli takipçisi ve ilk uygulayıcısı olur. Bugün Avrupa ülkelerindeki tekstil tesislerinde teknolojik makine parkı olarak ne varsa, kendi tesislerinde de o vardır… Hatta henüz Avrupa’daki tesislerde dahi bulunmayan en yeni teknolojik makinelere sahiptir.
Sönmez büyüdükçe büyür ama mütevazı yaşamını hiç değiştirmez. Sönmez bir odada kalır. 2 koltuk, bir gardırop, bir yatak ve küçük bir sehpanın bulunduğu odanın penceresi ise dokuma tezgahlarının çalıştığı salona bakar. Sönmez, dokuma tezgahlarının insana kulak tıkatan rahatsız edici gürültüsüne aldırış etmeden yıllarca bu odada kalmıştır.Tezgah seslerinin kendisine “müzik sesi” gibi geldiğini ve yorgunluğunu aldığını söylemiş, odasından hiç şikayetçi olmamıştır.
Sönmez iş yoğunluğuna karşın, İstanbul’daki evinin sebze ve meyve ihtiyacını semt pazarlarına giderek bizzat kendisi almıştır.
Sönmez’e göre, hesabını bilen kişi cimri değildir. Lüzumsuz, gelişigüzel, mirasyedi gibi para harcayan da cömert değildir. Kendisini ise “beni hesabını bilen ama eliaçık olarak bilirler. Şimdiye kadar kapımdan muhtaç bir kimseyi boş çevirmedim. Ama profesyonel dilenciler hariç” diye tanımlar…
“Şanslıyım”
Ali Osman Sönmez’e birçok kez “başarısının sırrı” sorulmuştur. Hatta, başarısını “şanslı” olmasına bağlayanlar da çıkmıştır. Sönmez, başarısının sırrını üç kelimeyle açıklar… Bu sihirli üç kelime “Çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak”tır. Ardından da “Yeter ki insan ben yapacağım, ben başaracağım desin ve çalışsın” diye ilave eder. Kazanmak için çalışmak başarının şartıdır ona göre.
“Bir işadamı önce sözüne ve borcuna sadık olmalı. Verdiği sözü tutmalı, borçlarını zamanında ödemeli. muvaffakiyetin sırrı budur” sözleri de başarı için işadamında bulunması gereken meziyetleri açıklar. Sönmez, yaşamının inişli-çıkışlı dönemlerine karşın, kendisini “şanslı” görenlerdendir.
“Diyebilirim ki şanslıyım. Allah’a şükürler olsun aslan gibi bir oğlum 3 tane de torunum var. Onların varlığı benim en büyük mutluluğum. Yeni yatırımlar yaparak, yeni iş alanları yaratarak milletime, devletime hizmet ediyorum. Bundan büyük mutluluk olur mu?.. O halde şanslıyım. İstemek değil, verme yardım etme gücünü bana veren Allah’ıma şükrediyorum. Bunun için şanslıyım.”
Sönmez, zaman zaman milli piyango bileti de almıştır şansını denemek için. Ancak birkaç amortinin dışında milli piyangodan kazandığı en büyük ikramiye “5 bin lira” olmuştur…
Uçakla tarlaya mecburi iniş
1979 Eylül’ünde içinde Ali Osman Sönmez’in de bulunduğu BHY’ye ait 19 kişilik CASA C 100-212 tipi “AOS (Ali Osman Sönmez) yolcu uçağı, İstanbul-Bursa seferini yaparken motorunun alev alması sonucu Teksif Sendikası pilot sanayi şubesi binasının 200 metre arkasındaki yamaca mecburi iniş yapar, toprağa adeta çakılır. Kaza, pilotların becerisi sayesinde ucuz atlatılır. Yaşanan korku ve heyecan dışında yolcuların burnu dahi kanamamıştır. Ancak yolcular yine de panik halinde motoru tutuşan uçaktan birbirlerini ezercesine inerler…
Ali Osman Sönmez ise büyük bir soğukkanlılıkla çantasını alır ve yürüye yürüye 500 metre uzaklıktaki Filament tesislerine gider. Oradan da bir otomobille Yalova yolu üzerindeki ASF tesislerine gelir ve hiçbir şey olmamış gibi günlük çalışmasını sürdürür.
O kazayı kendisine hatırlattığımda verdiği cevap ilginçtir:
“Ben hayatta hiçbir şeyden korkmam. Benim hayatta muvaffak olmamın nedenlerinden birisi de heyecanlı olmayışımdır. Uçakla tarlaya indiğimizde baktım yaşıyorum, hayattayım, yaşadığımı görünce çantamı aldım, uçaktan indim ve Filament’e gittim. Oradan da ASF’ye gelerek çalışmaya devam ettim.”
Sönmez 1997 Şubat ayında 2. kez uçak kazası geçirir. Kendisini İstanbul’dan Ankara’ya getiren Cessna tipi özel uçağı Esenboğa Havaalanı’na iniş sırasında tekerlek arızasından pistten çıkar. Toprak zeminde duran uçak tehlike atlatmıştır ama uçaktan çantasıyla inen Sönmez yine soğukkanlılıkla pilotlara teşekkür eder ve TBMM’ne gider.
Otomobili şarampole yuvarlandı
Sönmez, 1984 sonbaharında Engürücük yakınlarında trafik kazası geçirir ve adeta ölümden döner. Özel şoförünün kullandığı 16 AS 350 plakalı otomobiliyle İstanbul’dan Bursa’ya gelmekte olan Sönmez, yolun kaygan olmasından dolayı içinde bulunduğu otomobilin şarampole yuvarlanmasıyla yaralanır ve kaburga kemikleri kırılır.
Kazadan sonra ters dönen otomobilden çıkmayı başaran Sönmez, çevreye toplananların şaşkın bakışları arasında Bursa’ya gitmekte olan bir yolcu minibüsünü durdurarak Sönmez Holding’e gelir. Yüzü ve giysileri kan içinde Sönmez’i gören holding görevlileri gözlerine inanamaz, hemen kendisini odasına çıkarırlar. Sönmez’in doktorlar tarafından yapılan sağlık kontrolunda kaburga kemiklerinin kırıldığı ortaya çıkar ve ilk müdahalesi yapılır… Kendisine “kesin istihbarat” tavsiye edilir. Sönmez tam 25 gün odasında kalır. Ancak işlerini yönetmekten de geri kalmaz.
1977’de yoğun çalışma sonucu yorgunluktan bulaşıcı olmayan sarılığa da yakalanan Sönmez, sıkı diyetle hastalığı çabuk atlatır. Sönmez, yaşamı boyunca en büyük sıkıntıyı şeker hastası olmasından çekmiştir. Bu yüzden sürekli “yasaklarla yaşamak” zorunda kalır. Bu arada şekere bağlı göz bozukluğu baş gösterir, tedavi görür. ABD’de ameliyat da olur. Sönmez gerek şeker, gerekse görme zayıflığının yarattığı sıkıntılara rağmen çalışma temposundan hiçbir şey kaybetmez yine de…
Karayolunda ilk süpermarket
Haftanın 3 gününü Bursa’da, 2 gününü İstanbul’da, 2 gününü de Avrupa ülkelerinde geçiren Sönmez, dış ülkelerde gördüğü yenilikleri Bursa’ya da taşımıştır. 1977 yılında ASF tesislerinin önüne yaptırdığı, içinde süpermarket, kafeterya, pastane, akaryakıt istasyonu ve restoran bulunan alışveriş ve dinlenme tesisleri de bu yeniliklerden biridir. Gerçekten de başlangıçta beklenen ilgiyi görmez tesisler. Bunun üzerine halkı tesislere çekecek çareler düşünülür. AVP Tiyatrosu yanından Sönmez Gıda tesislerine “ücretsiz otobüs servisi” konulur. Otobüsle Sönmez Gıda tesislerine gelenler, şehrin 9 kilometre uzağındaki ilk süpermarketten alışveriş yaptıktan sonra, yine ücretsiz otobüs servisiyle geri dönerler. Zaman içinde halkın tesislere alışkanlığı bu yolla sağlanır. Halkın ilgisini gören başka kuruluşlar da yıllar sonra Yalova yolu üzerinde benzer tesisler açmaya başlarlar.
Sönmez’in Bursa’ya kazandırdığı bir başka “ilk”de Sönmez İş Sarayı’dır. 172 işyeri ve 103 bürodan oluşan Sönmez İş Sarayı, 1976-1979 yılları arasında tamamlanarak hizmete açılır. Ünlü Cadde’nin Cumhuriyet meydanı ile kesiştiği alana yapılan bu ilk çok katlı iş merkezi özellikle “yürüyen merdiven”leri ile ilgi odağı olur.
2. Cemil Sönmez İlkokulu
Ali Osman Sönmez, İnegöl İlçesi’nin Mesudiye Mahallesi’nde yaptırdığı ilk hayır hizmeti olan 3 derslikli Cemil Sönmez İlkokulu’nun artan mahalle nüfusuna paralel ihtiyaca yetmediğinin kendisine iletilmesi üzerine hemen yeni bir ilkokulun yapılmasını başlatır. Vali Zekai Gümüşdiş, İnegöl İlçe Kaymakamı Veli Aslan, Belediye Başkanı Muhittin Tanoğlu, İl Milli Eğitim Müdürü M. Necmi Yazıcıoğlu ve öğrencilerin yanı sıra, bir başka isim daha vardır. Bu kişi yoğun duygular içindeki Cemil Sönmez’in kardeşi, Sönmez Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Celal Sönmez’dir. Önünde “bir okul açmak bin hapishane kapamaktır” yazılı kürsüden konuşmasını yapan Celal Sönmez, daha sonra ağabeyi Cemil Sönmez’in adını taşıyacak ilkokulun temeline de büyük bir mutlulukla harç koyar. 300 öğrenci kapasiteli, 2 katlı ve içinde 7 derslik, 3 idareci odası ve kütüphane bulunan 2. Cemil Sönmez İlkokulu, 6 Aralık 1985 tarihinde törenle açılır.
2. Cemil Sönmez İlkokulu’nun açılışına dönemin Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem yapar. Erdem konuşmasından sonra dönemin Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Metin Emiroğlu adına Ali Osman Sönmez’e bir “şükran plaketi” verir. Sönmez, hüzün ve mutluluğu bir arada yaşamaktadır. Konuşmasında bu duygular yüklüdür:
“Hizmete açılan okul, benim çok genç yaşta kaybettiğim sevgili oğlumun varlığına olan görevimizi yerine getirmeyi, hem de bu okulda nice Cemil’lerin, Ahmet’lerin, Orhan’ların, Hüseyin’lerin okumalarını sağlamak suretiyle Türk gençliğinin yetişmesine imkan sağlamayı amaçladık. Devlet Başkanımızın, hükümetimizin açtığı öğretim ve eğitim seferberliğine katılmak ve onu bütün gücümüzle desteklemek başlıca amacımızdır. Vatandaş devlet işbirliği ile her alanda olduğu gibi, milli eğitim sahasında da çok büyük hizmetler yapılabileceğine inanıyoruz.”
Mesleki eğitim vakfı kurdu
Sönmez, milli eğitimde çok büyük hizmetler yapılabileceğini açıkladıktan sonra halka bir “müjde” verir:
“Bursa’ya bir teknik eğitim sitesi kuracağız…”
Sönmez, kurulacak teknik eğitim sitesiyle ilgili çalışmaları çok önceden başlatmış, bu amaçla 30.11.1983 tarihinde “Ali Osman Sönmez Mesleki Eğitim Vakfı’nı kurmuştur.
Vakıf dağınık çalışmalarını daha belirgin bir hizmete yöneltebilmek için 1983 yılı sonlarında bir teknik eğitim sitesi kurmaya karar vermiştir. Alınan karar uygulamaya konulmuş, bu amaçla vakfa kurulacak teknik eğitim sitesi için 85 bin metre kare arsa tahsis edilmiştir. Bursa-Yalova eğitim sitesi ile ilgili proje, Bektaş Mimarlık ve Mühendislik AŞ’ye 56 milyon liraya hazırlatılmıştır. İtinalı ve özenli bir çalışmanın ürünü olan proje, Türkiye’de bu dalda en mükemmeli gerçekleştirme niteliğinde ve iddiasındadır.
Projede özellikle sanayinin esas yükünü taşıyan orta sınıf teknik eleman dediğimiz, yabancı dil bilen teknisyen, tekniker ve formen yetiştirilmesine imkan sağlayacak unsurlar en olumlu şekilde yer almıştır.”
Temele ilk harç
“Ali Osman Sönmez Teknik Eğitim Sitesi” inşaatı 5 Ocak 1989 Cuma günü temele ilk harç konulmasıyla başlar. Sönmez, temel atma töreninde yaptığı konuşmada amaçlarını şöyle açıklar:
“Ülkemizde kendi dalında iyi yetişmiş, lisan bilen teknik eleman eksikliği kendini göstermektedir. Özellikle sanayiinin esas yükünü taşıyan orta sınıf teknik eleman dediğimiz teknisyen, tekniker ve formen gibi elemanların lisan bilenini bulmak son derece güçtür. bu sıkıntıları yakından hisseden bir sanayi kuruluşu olarak bu alandaki boşluğu gidermeye bir ölçüde katkıda bulunabilmek için bu siteyi kurmaya karar verdik. Bu site eğitimde devlet vatandaş işbirliğinin en güzel ve en büyük örneklerinden biri olacaktır.”
Katkısının bu nevi hayırlı hizmetlerin en güzel tarafı da budur.”
Sönmez, 26 Ocak 1990’da ise bu kez Demirtaş bucağında yaptırdığı 24 derslikli Fen Lisesi’nin açılışını yapar. Çok duyguludur. Kürsüden ” bu alanda hizmet aşkıyla doluyuz” diye seslenir davetlilere.
Devlet Hastanesi inşaatı
O sıralarda Bursa Devlet Hastanesi’nde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. 1951 yılında halkın katkısıyla yapılan Devlet Hastanesi, yatak kapasitesi 700’e çıkarılmasına karşın ihtiyaca yetmemektedir. Başhekim Dr. Hamdi Atalay sıkıntı içinde soruna çözüm yolu aramaktadır. Sonuçta çareyi Vali Erdoğan Şahinoğlu ile birlikte Ali Osman Sönmez’i ziyaret etmekte bulur. 2 saat süren görüşmeden Sönmez, 200 yataklı müstakil bir hastane yapımını kabul eder. Buna en çok sevinen Başhekim Hamdi Atalay’dır. Başhekim Dr. Hamdi Atalay bu sevincini, “hayatımın en mutlu günlerinden birisi, sayın Ali Osman Sönmez’den bu sözü aldığım gündür. İmdadımıza Sönmez yetişti” sözleriyle ifade eder.
Hazırlıklardan sonra hastanenin temeli 15 Eylül 1990 Cuma günü dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal tarafından törenle atılır. Törene Başbakan Yıldırım Akbulut, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanı Lütfullah Kayalar, Sanayi ve Ticaret Bakanı Şükrü Yürür, Devlet bakanları Cemil Çiçek, Hüsamettin Örüç ve Ercüment Konukman da katılır.
Sönmez’in sevinci
Temeli 5 Ocak 1989’da atılan “Ali Osman Sönmez Teknik Eğitim Sitesi” inşaatı geçen 4 yılda tamamlanmış, binlerce öğrenciyi aydınlık yarınlara hazırlayacak eğitim yuvası tüm heybetiyle ortaya çıkmıştır.
22 Ekim 1993 Cuma günü, 23 bin metrekarelik kapalı alana sahip, 6 blok ve bir kapalı spor salonundan oluşan, bünyesinde Endüstri Meslek Lisesi, Teknik Lise, Anadolu Teknik Lisesi ve Anadolu Meslek Lisesi bulunan site açılış töreni için bayraklarla donatılmıştır.
Tören sırasında Çelebi Mehmet Lisesi öğrencilerinin Orhaneli-Keles yöresi halk oyunlarını sergilemeleri sırasında Sönmez yerinde duramaz ve öğrencilere eşlik etmeye başlar. Sönmez, içindeki coşku ve sevincini davetlilere paylaşır, büyük alkış alır.
Sönmez, vakıf başkanı olarak törenin ilk konuşmasını yapar: “Türkiye’de bir emsali bulunmayan bu sitenin mükemmel bir eser olması için hiçbir masraf ve emekten kaçınmadık. Avrupa’daki politeknik okullardan üstün vasıflara sahip öğretim sitemizde 42 dershane, 22 atölye, 12 laboratuvar, kapalı spor salonu, 280 kişilik konferans salonu ve yemekhane bölümleri eksiksiz olarak donatılmıştır.”
Sitenin sembolik anahtarını Sönmez’in elinden alan Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe, hayranlığını gizleyemez ve “Ali Osman Sönmez Teknik Eğitim Sitesi karşısında hayranlık duymamak mümkün değil” diye konuşur.
Sözünü tuttu
Sönmez, teknik eğitim sitesinin açılışı sırasındaki konuşmasında müjdesini verdiği 2 öğrenci yurdunun yapımı için çalışmaları hemen başlatır. Yer seçimi ve projelerin hazırlanmasından sonra 30 Eylül 1994 tarihinde 2 öğrenci binasının temeli törenle atılır. Törene Devlet Bakanı Yıldırım Aktunada katılır ve Sönmez’i bu hayırlı girişiminden dolayı kutlar…
Sönmez, yeni bir hizmetin başlangıcını yapmanın mutluluğu içinde konuşmasını yapar:
“Teknik liselere, anadolu liselerine ve güzel sanatlar lisesine yurdumuzun dört bir yanından yüksek puanlar alarak gelen yetenekli öğrencilerimizin yurt sorumlarının çözülmesi ile onların daha başarılı olacaklarına ve eğitimlerine daha fazla ağırlık vereceklerine inanıyorum.
Türkiye artık Avrupa Birliği’ne tam üye olmaya kararlı adımlarla yürüyen bir ülkedir. Böyle bir dönemde yetişmiş insan gücü en önemli unsurdur.
Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimize bu vasfı kazandırmak ve devletimize destek olmak en büyük dileğimizdir. İnanıyoruz ki, bu konuda yapılan her yatırım ülkemizin geleceği için en hayırlı yatırımdır. Çünkü istikbal gençlerdedir.”
Karabalçık’a ilköğretim okulu
2 öğrenci yurdu temelinin atılmasından 5 gün sonra, 5 Ekim 1994 tarihinde bu kez Karabalçık Köyü’nde adeta bir “şölen” yaşanır. Sönmez Holding Başkanvekili Celal Sönmez, Karabalçık Köyü’ne yaptırılacak 10 derslikli ilköğretim okulunun temelini atmaktadır.
Celal Sönmez, Vali Rıdvan Yenişen ve İl Milli Eğitim Müdürü İlhan Doğan’la birlikte temele harç koyarken, kendisini Karabalçıklı yapan köy muhtarı merhum Abdi Demir’i rahmetle anmayı da ihmal etmez, rahmetli Abdi Demir’in Karabalçık’a hizmetlerinin unutulmayacağını, daima minnet ve şükranla anılacağını söyler…
Hastane açılıyor
Temeli 15 Eylül 1990 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal tarafından törenle atılan “Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi” geçen yıllar içinde inşaatı hızla sürdürülerek tamamlanmış, tefrişi yapılmış, gerekli tıbbi cihaz donanımı sağlanmış, artık açılışını beklemektedir.
6 katlı ve 200 yatak kapasiteli hastane, Türkiye’nin en modern kanser hastanesi olmuştur.
Hastanenin 27 Haziran 1995 Salı günü açılması kararlaştırılır ve hazırlıklara başlanır.
Açılış günü geldiğinde hastane bahçesinde hazırlanan tören alanı “tıklım tıklım” dolmuştur. Bursa “coşkulu” bir gün yaşamaktadır.
Açılış törenine dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in ve bazı bakanların katılması Sönmez’i mutlu etmiştir.
Ali Osman Sönmez Bulvarı
Ali Osman Sönmez’in yaşamında Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın apayrı bir yeri ve önemi vardır. Kendisine gösterilen güvenle Sönmez, oda tarihinde bir ilke adını altın harflerle yazdırmış, tam 25 yıl başkanlık yaparak “başkanlıkta rekor” kırmıştır.
Sönmez ayrıca 1986-88 ve 1992-94 yıllarında da TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konsey Başkanlığı da yapmıştır. 25 Eylül 1995 tarihinde Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılan oda meclis toplantısı bu nedenle “tarihi” bir önem taşır. Toplantı, meclis başkanı Mustafa Paçacı’nın konuşmasıyla açılır. Paçacı açış konuşmasında şunları söylemektedir: “Bugün yapacağımız meclis toplantımız, mutad meclis toplantılarımızdan daha farklı bir şekilde cereyan edecektir. Müstesna bir toplantı olacaktır. Ve oda tarihimizde müstesna yerini alacaktır. Bursamıza fevkalade hayırlı hizmet vermiş, odamızda 25 yıla yakın yönetim kurulu başkanlığı yapmış olan sayın Ali Osman Sönmez’e oda meclisimizin şükranlarının ifadesi olan bir hizmet şeref plaketi takdim edilecektir.”
Meclis başkanı Mustafa Paçacı “Sayın başkanım ve değerli ağabeyim” diye hitap ettiği Ali Osman Sönmez’e, BTSO’ya çeyrek asırdır hizmet verdiğini, her zaman kendisiyle gurur duyduklarını ifade ederek “Hizmet şeref plaketi”ni verdikten sonra ayrıca kendisine “kalıcı bir armağanı” uygun gördüklerini, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin onayıyla Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir caddeye “Ali Osman Sönmez Bulvarı” adının verildiğini açıklar.
Ali Osman Sönmez, alkışlar arasında “Hizmet şeref plaketi”ni alır ve duygularını şöyle ifade eder:
“Bugünü bana yaşatan Bursalılara, bu plaketi bana takdim eden meclisimize teşekkür ediyorum. Bursalıları çok seviyorum. Bu takdirleri beni çok mutlu etmiştir. Bu benim için unutulmaz bir anıdır…”
Konuşmalardan sonra, Vali Rıdvan Yenişen, Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker ve meclis üyeleri, “Ali Osman Sönmez Bulvarı”nın açılışını yaparlar.
Kampus için harç
Ali Osman Sönmez tarafından yaptırılan 200 kız ve 200 erkek öğrenciyi barındıracak iki yurt binası, 15 ayda tamamlanarak 11 Aralık 1995 Pazartesi günü törenle hizmete açılır.
Açılış öncesi Ali Osman Sönmez, folklor ekibinin Üsküp yöresinin bir oyununa eşlik ederek yine büyük bir alkış ve sempati toplar.
Sönmez, bu açılıştan iki gün sonra, 13 Aralık Çarşamba günü de kendi adını taşıyacak Üniversite kampusunun temelini atar.
Törende konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker, Sönmez’in Bursa’ya bir de “yüksek teknoloji enstitüsü” kazandırması dileğinde bulunur.
Annesini unutmadı
Ali Osman Sönmez, kendisini hayır hizmetlerine yönelten annesi Gevher Hanım’ı hiç unutmamış, Demirtaş Bucağı’nda yaptırdığı “Gevher Sönmez İlköğretim Okulu” ile annesinin adını da ölümsüzleştirmiştir.
“Örnek müteşebbis” ve “örnek hayırsever” olan Sönmez, sağlık ve eğitime katkılarının yanı sıra, kendisinden yardım talebinde bulunan kuruluşlara da yardımda bulunmuştur. Bu amaçla Bursa Müftülüğü’nü tefriş ettirmiş, bir makam otomobili hediye etmiş, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kendi adını taşıyan “göz kliniği” kurmuş, Erzurum ve Erzincan depremzedelerine gıda ve yiyecek yardımında bulunmuş, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ile TRT’nin açtığı “Mehmetçikle El Ele” kampanyasına en yüksek bağışta bulunan işadamları arasında yer almış ve kurduğu “Ali Osman Sönmez Mesleki Eğitim Vakfı” ile 440 üniversite öğrencisine her yıl artan miktarlarda “burs” vermiştir.
Cumhurbaşkanı’ndan plaket
1972-96 yılları arasında İnegöl İlçesi’nde 2 ilkokul, Demirtaş’ta 2 ilköğretim okulu ve bir fen lisesi, Bursa’da 4 teknik lisenin bulunduğu Teknik Eğitim Sitesi yaptıran ve Uludağ Üniversitesi’ne bir kampus kasandıran Ali Osman Sönmez, milli eğitime katkılarından dolayı 29 Haziran 1996 tarihinde Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den “şükran plaketi” almıştır.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 23 Kasım 1996 tarihinde bir kez ülke genelinde sağlık kurumlarına karşılıksız yardım yapanlar için Çankaya Köşkü’nde ikinci bir davet daha vermektedir. Törene çağrılanlar arasında Bursa’ya 200 yataklı ve tam teşekküllü Onkoloji Hastanesi kazandıran Ali Osman Sönmez de vardır.
Sönmez, eğitimden sonra sağlığa katkısından dolayı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den, üzerinde, “Sağlık hizmetlerine yaptığınız değerli katkılar, kazandırdığınız eserler, takdir bilir milletimizce çağdaş Türkiye ülküsünün bir belgeseli ve gönül zenginliğinizin bir anıtı olarak yaşatılacak, saygı ve şükranla anılacaktır. Millet ve devletimiz adına teşekkürlerimle…” yazılı 2. “şükran plaketi”ni de büyük bir gurur ve mutlulukla alır.
Cumhurbaşkanı Demirel, sağlık hayırseverlerine şunları söylemektedir:
“Devletimizin, milletimizin böyle el ele, gönül gönüle vermesiyle sağlık davası en üst seviyede hallolacaktır. Sağlık hizmetlerini ülkenin her yanına yaymaya devam edeceğiz. Devletim, milletim, deva arayan ve bulan vatandaşlarım adına hepinize minnet ve şükranlarımı iletiyorum.”
“Bursa’yı çok seviyorum”
Ali Osman Sönmez için Bursa sevgisi bir hayat görüşü ve hayat felsefesi halinde idi.
Bir Bursa sevdalısı olan Sönmez, bu sevgisini şu sözlerle ifade eder: “Ben Bursa için daha çok çalışacağım. Bursa’ya yaptıklarım Bursalılara kat kat helal olsun. Benim Bursa’ya ve Bursalılara verdiğim, Bursa’nın ve Bursalıların bana verdiğinden çok az. Bursa benim her şeyim… Ben Bursa’yı ve Bursalıları çok seviyorum. Nerede olursam olayım, Bursa hasretiyle yanan bir kişiyim. Her şeyi yapabilecek güce geldim. Çok şükür Allah bana bu imkanları verdi. Bursa’ya hizmet etmekten başka bir şey düşünmüyorum…”
24 Aralık 1995 milletvekili genel seçimlerinde DYP Bursa Milletvekili olan Ali Osman Sönmez, iş yaşamında kazandığı deneyimlerini milletvekili olarak Türkiye’nin hizmetine verme çabası içinde oldu.
Buna karşılık bir dönem milletvekilliğini yeterli görüp ikinci bir dönem için aday olmak istemedi.
Sönmez, 12 Ekim gününün serin sonbahar sabahında, son nefesini verdiği ana kadar “meyve veren ağaç” olmanın ve Bursa için güzel ve hayırlı işler yapmanın mutluluğunu ve heyecanını hep taşıdı yüreğinde. Bursa için çarpan yürek, Bursa için düşünen beyin durdu.
Allah rahmet eylesin…